Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yolun Kenarı

Resim
Neyse. Gülüyorum sadece. Sonra üzülüyorum. sonra üzülüyorum. üzülüyorum. ..yorum. Uzun süren bir bisiklet yolculuğuydu. Rüzgarımın sesi, denizin kıyısı ve yeşil... sadece ben. Her zaman olduğu gibi. Onu sevmemin ilk zamanlarını hatırlıyorum. Saf ve en doğal haliyle, tıpkı dalgalı saçları gibi. Çok güzel bir gülüşü vardı. Ve kahverengi gözleri. Ve sağ gözünün altında küçük bir beni. Bir gün kakül kestirmişti saçını ve çok yakışmıştı. Hatırladığım kadarıyla kışı ilk o zaman sevmiştim. Kaşlarının üstüne dökülen saçları, rüzgardan üşüyen burnu ve gri bir atkısı vardı. Yere dökülen her yaprak niyeyse turuncu bir mutluluk verirdi bana, anlıyorum ki mutluluk biz hissetmek istediğimizde olurmuş sadece. Yolun kenarında beyaz bir tavşan gördüm. Başını otların arasından kaldırıp şişirdiği yanaklarıyla bana doğru baktı. Çok hızlı giden bir bisiklet görünce korkmuş olmalı, kaçtı uzun otların içine. Güneş sağımdaydı ve ensemi yakmaya başlamıştı. Ama umursamıyordum. Uz

Susuyordun. Gidiyordun. Mutluydun. Gülüyordun.

Resim
Geliyorum demeye yorgunum. Sana kalmış iki adım ama sürekli iki adım var, koşsam ulaşamaz dursam uzaklaşmazsın. Zaten sana hep mesafe, mesafe, mesafe... Üçünün ikisinde senin parmak izin diğerinde kelimelerimin getirdiği fazladan yansıma sözcük takıntısı var. Uzatmayalım derdin, niyeyse ilk üç hece daha sert çıkardı ağzından, susardım. Gerek yok böyle ayrıntılara, gizlemeyelim bu kadar nasıl olsa ikimiz de görüyorduk ne demeye çalıştığını ama vicdanın rahat dursun, zaten hep kendini düşündün. Gittin ve gelemedim ardından. Çünkü gülüyordun, mutluydun, gidiyordun ve hava güneşliydi. Diğer bir deyişle o gün sadece ben mutsuzmuşum, ellerinde karne ve içlerinde sayısal loto oynamış MEB dahi olsa onlar mutluydu. O gün sadece ben mutsuzdum. Sonra öldü teker teker sesler, odamda duyduğum boğuk kalabalık sesi kaldı bir tek, duvarlar sağ olsun ses yalıtımlı değildi. Gülüşün de öldü, sevdiklerin de öldü, gitmemlerin de öldü, kalmaların da öldü... Elinde üç beyaz çizgili kağıt katlanmış, içind

O taraftan kalktım

Resim
Çok yoksun uyanacağımı kurardım bir zamanlar. Bilmezdim, o zamanın bu zamanlardan biri olduğunu. Her tarafım pus içinde. Toz olmuşum. Yatmaktan artık yeterince gömüldüğüm bu topraktan çıkmam lazım diye düşünüyorum. Hemen ayağa kalktım. Etrafıma baktım ve bu odadaki her şeye dokunduğumuzu hatırladım. Rüya gördüğümü düşünüyordum. Sanki peşimde dolaşıyordu. Benim hakkımda düşündüklerini öğrendiğim halde içimdeki umut kendine bir similatör yaratmış ve peşimden gezmesi için bana göndermişti. Tüm korkularım, üzerimdeki tozlar ve o beni kovalıyordu. 10 metre kare odada. Bir yandan aynanın önünden geçtikçe arkama bakıyordum. Kafamı arkama çevirsem kopacakmış gibi hissediyordum. "Unuttuklarımız ve unutacaklarımız" derdi hep büyüklerim. Unutmak değilmiş bu peşimde koşanlar hatırlamak istemediklerim imiş. Bir an odanın kapı koluna elimi atıyorum. Kapı kitli ve yolun sonuna geldiğimi düşünüyorum sakince arkamı dönüyorum. Ve karşımdaki ayna tüm geçmişimi gösteriyor bana. Yüzümdeki her

Biraz Bir az

Resim
Bugün uzaklarıma gittim. Çok selamı olan herkesin ellerinden öpmem gerektiğini düşündüm. Hiç utanmadığım hareketlerden kaçındım. Sen kokan insanlardan kaçamıyorum biliyorsun. Tüm insanlar sana bakıyordu kimseyle yine göz göze gelmedim. Senin dediğin gibi insanlar bana bakmayı tercih etmiyor. Sana bakmamayı tercih ediyor. Aynen öyle oluyor bu sıralar. Herkesin gözleri seni arıyordu. Hiç unutulmayacak diye baktıkları tüm uzaklarda birbirlerine sorular soruyorlar ve tüm sokakların aynı kapıya çıkmasını istiyorlardı. "Affedersiniz! Bu fotoğraftakini hiç bugün buralarda gördünüz mü ?" "Kim O ?" "Bakar mısınız ?" "Kusura bakmayın saatiniz kaç ?" "Kardeş şu adresi biliyor musunuz?" "Pardon! Bir kaç soru sorabilir miyim ?" "Çözemediğim şu soruya bakar mısınız?" "Herkesin kolaylıkla bulabileceği bir yer biliyor musunuz?" Herkes sana giden yolları, senin geliş güzergahını öğreniyor, fotoğraflarında seni

Japon Balığı

Resim
Bizim eski mahallede arkadaşla oturuyorduk. İnşası yapılırken bekçisiyle arkadaş olduğumuz apartman vardı önümüzde. Güzel manzaramıza beton örttükleri için çok kızmıştım; dört duvarın birinde pencere vardı artık onun da önünde duvar olacaktı. Beş ya da altı yıl oldu sanırım. İnşaat bitmeden örttüğüm perdemi hiç açmadım. Sonra taşındık başka kuytu bir köşeye, bu hatıralar da o perdenin arkasında kalmış. Arkadaşım, “Bazı kızlar vardır sadece sevildiklerini bilmek isterler. Yaptıkları şeyler bize o kadar müsaittir ki her şeyin doğru olduğunu sanırız, belki de öyledir kim bilir. Sana sevdiklerini söylemezler ama sevmediklerini de söylemezler. Severmiş gibi yaparlar. ‘Özledim’ dediğinde mesela, ‘ben de’ derler. Açsan açabileceğin bir kapıymış gibi gelir bu sana, sanki uzansan o da seni tutacakmış gibi. Uzandığını görmek içindir bütün yaptıkları. Seni duygularıyla besler besler, büyütür. Sırf ona o istediğinde gitmen için eğitirler seni. Kenarda bekleyen kırık birisindir, oysa onun tam

Uyuyamıyorum

Resim
Uyuyamıyorum. Başım ağrıyor birkaç gündür. Her yolu denedim, ilaç içmeyi, dışarı çıkıp nefes almayı, düşünmemeyi... Masaj da yaptım geçmedi. Zaten bağımlılık yapıyormuş sanırım. Masaj yapmadığında başının ağrısı git gide şiddetleniyormuş. Tam olarak nereden duyduğumu hatırlamıyorum. Biri söylemişti sanırım. Gerçi artık anlıyorum ki bir şeyi biri söylemiyor. Neye ihtiyacın olduğuna göre bir şeyler söylüyorlar ve her bir diğerinin söyledikleri öncekileri andırıyor. Yani bir şeyi birinden duymuyorsunuz. Garip bir durum. Gün geçtikçe arkadaşlarım sormaya başlıyor nasılsın diye. Anlamıyorum diyemeyeceğim. Sanırım uykusuzluktan gözaltlarım morarıyor, mutlu olsanız bile mutsuz gibi gözüküyorsunuz. Sonuçta dinçliğin de mutluluğa etkisi var hayatınızda. Kahveyi bıraktım, sabahları onun yerine elma yiyorum. Daha iyi uyku açıyormuş diye duydum ama fark etmedim şu ana kadar. Gerçi kahve de uykumu açmıyor, midemi bulandırıyordu sadece. Uykusuzluğuma neden olan şeyi biliyor olabilirim. Ama ne

Hiçliğin Histerisi

Resim
İçimdeki karanlıkta boğulurken, dışarıdaki güzellikleri fark edemiyorum. Yorgunluğum omuzlarımdan ziyade artık ruhuma muazzam bir şekilde yük oluyor. Toplumun sınır zırvalıklarından, sıradanlaşmışlıklarından sıyrılmaya çalışıyor ve onları artık daha fazla itiyorum. Gittikçe de sanki dibe çöküyorum. Sonumu hazırlıyorum. Tutarsızlık da başa ayrı bir dert. Ruh karmaşası da denebilir. Ömre yayılmış bir tutarsızlık. Dengeleyemiyor, düzeltemiyorum. Netlik yok. Net olduğum tek şey, bilinmezlik. Bata çıka ilerlemek, istemediğim şeyleri çıkarıp savuramamak hayatımdan. Farklı ve boğucu bir buhranın kıskacındayım. İnsanların içinde dolaşmak içi çoğu zaman normale çekiyorum kendimi. Yanlışlara olan isyanımı hep haykırıyorum elbette. Buna karışamazlar. Bari buna karışmasınlar. Aslında her şeye, herkese karşı içimde nefret besliyorum. Bu bi çeşit öfke. Yalanlarını, sahteliklerini, çıkar çatışmalarını anlamaktan, bunlara katlanmaktan tiksiniyorum. Kendi aptal dünyaları ve aptal yargılarıyla ahkam k

Kaplumbağa Ve Tavşan

Resim
Kaplumbağa ile tavşan birbirine düşman gibi sırt sırta oturan iki yabancıdır. Bir gün bir konuda birbirleriyle konuşmamış oldukları halde çıkar davası yüzünden anlaşmazlığa düşülmüş ve bu iki tarafın yandaşları bunların yarışmalarına karar vermiştir. Kaplumbağa yanlıları yarışın sonunda verilen tüm hediyeler kazanan tarafın diye bir şart koymuşlar. Tavşanın tarafının şartı ise yarışın bir koşu yarışı olmasıdır. İlk şartı sunduğu için bu şartı kabul etmek zorunda kalan kaplumbağa tarafı. Hemen iki tarafada haber verir. Bir çarşamba sabahı iki dağ arasındaki patikalardan başlayarak. Tam dağların köye çıkan kapısında bitecek bu yarışı anlatmışlardır iki tarafa da. Ödül ise kanı canı ve düşünceleri olan bir havuçmuş. Havuç bunlardan habersiz yaşamını sürdürmekte ve hiçbir zaman ayrılmadığı köy girişinde saçlarını rüzgarda savuruyormuş. Yarış günü gelmiş çatmış. İkisi de hemen yerini almış. Ve köyün en yaşlısı olan kelebek gelip yarışın başladığını işaretini vermiş. Tavşan hızlı bir ç

Çünkü Biliyorum...

Resim
Hani birini seversin, söylersin, o da sevdiğini söyler. Sonra normal bir ilişki yaşarsınız, ama bu sana göre oldukça değişiktir. Diğerlerinden farklıdır sanki. Aşktır bu. Öyle gelir. Sen öyle hayal ettiğinden öyledir. Öyle olması gereklidir sanki... Sonra bir şey olur, bir şekilde ayırır hayat. Ama sen hala seversin. "Sevmiyorum" der, yine seversin. Alışırsın. Seviyorum demekten yorulursun biraz da... Sonra "o, herkes gibi" dersin. O zamana kadar kurduğun en mantıklı cümledir bu, fark etmezsin. Kendini kandırıyormuş gibi gelir. Sanki onun hakkında konuştuğun her şeyde bir burukluk vardır. Sesindeki titremeye vurur. Yüzüne vurur. Ailenden biri "ne oldu, anlat" der, cevap vermeyi istersin. Her şeyi anlatmayı. Ama boş gelir. Balon şişirmekten fazlası olmayacağına inanırsın... "Yok bir şey" demekte bulursun çareyi. Hepsini anlatırmış gibi dökülür üç kelime. Garip bir tonda, içten, ağlamaklı... Anlarlar. Herkes anlar. Tek sen anlamazsın. Anlamadığı

1-0 Başlamak

Resim
O da çocuktu ama buralarda böyle, ufaklıktan öğreneceksin işi yaşın geldi mi kocaya verirler zaten. Oğlan doğduysan da fabrika seni bekler :Yedide çık meydana,servise bin,akşama anca gelirsin. Öğreneceksin kardeş ya kalem tutmayı ya da çocuk bakmayı; öğreneceksin dostum ya alfabeyi,Ali'yi,ılık sütü yahut ipliği makineye nasıl yerleştireceğini. Ana dilini öğrenmesi zor değildir, bunlar da öyle aslında. Baba mesleği dersin yahut alnımıza yazılan.Düşünmek için de vaktin kalmaz buralarda sıkkınsa canın çekirdek alırız maç var zaten akşama.İmkansız değil hayat ama zaman zaman zorlaşıyor nefes almak,aldırmamak. Zaten kimse aldırmamanın erdeminden bahsetmez herkes sesini çıkarmanın yücelğini anlatır. Karşı çıkıyormuş gibi göründü belki ama çıkmıyorum.Nasıl erdem olur ki azraile kapıyı aralamak ya da yere düşen dondurman için ağlamamak! Zatın nasıl susabilir insan daha on dördünde mahkum kalırken çocuklar karanlığa.Çözümü aramak zordur bi'tabi. Ne sigara bir çare sunar ne vodka ne de

Kırılmadık Ne Kaldı ki ?

Resim
Sen benim sevdiğim şarkıları bilmezdin bile dediğimde "seni tanıyorum" sözünün yalan olduğunu anlıyordum. Uzun uzun bakmıştım ona tekrardan son bakışımdı belki de neyse dedim. Hep alttan alacaktım artık. Belki de bu son alttan alışım olacaktı. Hep ezilen olacaktım. İlk olmayacaktı bu ezilmem. Ama artık hep olacaktı. Gözlerimi kapattım bu kez gökyüzündeki sonsuz yıldızları düşündüm. Sonra tüm hava kabarcıklarını, kutuplarda eriyen buzları, akşam evine ekmek götüren köşedeki ayakkabı boyayan çocuğu ve ilkokulda "Senden bir bok olmaz oğlum" diyen matematik hocamı düşündüm. Bazen insanlara haklısın diyemiyorsun. Haklılık çünkü bazen dile getirdiğinde zarar veriyor insana. Yüzsüzlüğün bile bu kadar korkutuyor insanları. Sonra boş verdim hepsini ve önceden hep balkondan görünen 10 larca sönmüş yıldızlarımı düşündüm. Sönmüş yıldızların şu anki parlak yıldızlardan ne farkı olup olmadığını tartıştım kendimle. Ve aynadaki gördüğüm yüze bağırarak söylemeye başladım tekrar ve