Yolun Kenarı







Neyse.


Gülüyorum sadece.

Sonra üzülüyorum.


sonra üzülüyorum.



üzülüyorum.




..yorum.






Uzun süren bir bisiklet yolculuğuydu. Rüzgarımın sesi, denizin kıyısı ve yeşil... sadece ben. Her zaman olduğu gibi.
Onu sevmemin ilk zamanlarını hatırlıyorum. Saf ve en doğal haliyle, tıpkı dalgalı saçları gibi. Çok güzel bir gülüşü vardı. Ve kahverengi gözleri. Ve sağ gözünün altında küçük bir beni. Bir gün kakül kestirmişti saçını ve çok yakışmıştı. Hatırladığım kadarıyla kışı ilk o zaman sevmiştim. Kaşlarının üstüne dökülen saçları, rüzgardan üşüyen burnu ve gri bir atkısı vardı. Yere dökülen her yaprak niyeyse turuncu bir mutluluk verirdi bana, anlıyorum ki mutluluk biz hissetmek istediğimizde olurmuş sadece.
Yolun kenarında beyaz bir tavşan gördüm. Başını otların arasından kaldırıp şişirdiği yanaklarıyla bana doğru baktı. Çok hızlı giden bir bisiklet görünce korkmuş olmalı, kaçtı uzun otların içine. Güneş sağımdaydı ve ensemi yakmaya başlamıştı. Ama umursamıyordum. Uzun yıllar boyunca bu anın hasretini yaşadım.
Yol ilerden sağa kıvrılıyordu. Henüz aradığım gibi bir yer bulamamıştım kahvaltı için ama bulacağıma emindim. Rüzgarı saçlarımda denizi de burnumda hissedince karnımın daha çok acıktığını hissettim. Aslında biraz da geçmişimden kaçmak istediğimden pedallara daha çok asıldım.
Yine o kışta, çıplak bir ağacın altında bekledim onu. Bana yeni aldığı parfümün nasıl olduğunu soracaktı. Bir de kitap alacaktı. Okuduğu fantastik serinin devamı. Önce okumaya alıştırdım. Sonra ise daha kıdemli şeyleri okutmaya, ancak başarılı olabilmem için yeterince zamanım hiç olmadı. 
Parfümü güzeldi. Ama arada esen rüzgarın sayesinde hissettiğim saçının kokusu daha da güzeldi. Kitabını aldı. Ben de ona diğer kitapların reklamını yaptım. Güldük. Akşama doğru da gitti. Ve bir daha göremedim.
Sağımda uzanan dağların sayesinde gölge düşmüştü yola.Tatlı bir eğim vardı güzel bir sahile doğru, ben de bisikleti serbest bıraktım, yavaşça ulaştım sahile. Küçük ve sıradandı. Öncelerde gelip gitmişlerin bira şişeleri duruyordu bir kenarda ve birkaç yiyecek artığı. Önümde masmavi bir deniz, gölge bir kumsal ve oturup canım ne isterse yapabileceğim bir kaya vardı. Çantamı bir kenara koyup manzaranın keyfini çıkarttım bir süre.
Uzun bir süre beklemiştim onu o köşe başında. Daha o kış, kar yağarken ve hatta doğum günümde. Kim nasıl biri olursa olsun bekleyemez o kadar uzun süre. Önceleri gecelerim geçti orada, sonra saatlerim, sonra arada bir uğrar oldum. Yanından geçerken fark etmemeye başladım sonra. Ve yıllar sonra içimde bir sızı olarak kalmıştı sadece. Ama ne sızı...
Önce kahvaltımı yaptım. Sonra da birkaç eskiyi düşünerek gökyüzünü izledim. Geçmişime dokununca büyüdü ve gökyüzü kadar oldu. Sonra da içim içime sığmadı. Kitabımı aldım biraz da ondan okudum. Karıncalarla oynadım. Kumsalda derme çatma bir şato kurup onu otlarla süsledim. Yalnız bir prenses bıraktım bir kulesinde. Sarı saçlı, mavi gözlü, altından küçük bir tacı olan. Sevdim onu.
Bazı insanların kötü anıları oluyor; kötü zamanları, kötü geçmişleri... Kimsenin değerlisi olamıyorlar. Bir köşe başında beklemek zorunda bırakıyor hayat, bazen. Ve sonra o şehirden gidiyorsun. Gittim. Gideceğim demiştim, gittim. Ama kaçışım daha çok geçmişimeymiş, bilemedim. Her şeyi daha fazla hatırlıyor, her şeye daha fazla duygu yüklüyorum. Daha çok yalnızlık nasıl bir şeyse, daha çok yalnız hissediyorum artık. Tek başıma satırlarda yaşıyorum. Satırlarda rüzgarı hissediyorum, sözcüklerle seviyorum bir kızı ve kurduğum kaleler kumdan sadece. O köşe başından geçiyordum bir gün ve daha önce hiç bakmadığım bir köşede küçük bir yazı ilişti gözüme. Ağacın arkasındaki duvara yazılmış, biraz kuytu bir köşeye ve küçük. Eğildim ve okudum. "Hoşçakal."
Kumdan bir tepecik sadece: otlar sokulmuş ve düzensiz. Hiçbir güzelliği olmayan. Güneş yakıyor ensemi, öğle vaktini geçmiş saat. Geride bir yerde atılmış bir bisiklet duruyor. Yemek artıklarına da bir diğerini eklemişim. Kokluyorum havayı, yosun ve sıcak. Bir tekme atıyorum kumdan oluşmuş çirkin tepeye. Ayakkabıma kum giriyor, onu temizliyorum. Çantamı toplayıp gidiyorum geldiğim yolu daha hızlı. Bacaklarım acıyor. Ama daha çok içimde bir yara hissediyorum. Sızlıyor.
Dönüşte, bu sefer tavşan gözükmüyor etrafta.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evin erkeği

Ağaç Kovukları

Düşünme Öyle Şeyler