Hiçliğin Histerisi

İçimdeki karanlıkta boğulurken, dışarıdaki güzellikleri fark edemiyorum. Yorgunluğum omuzlarımdan ziyade artık ruhuma muazzam bir şekilde yük oluyor. Toplumun sınır zırvalıklarından, sıradanlaşmışlıklarından sıyrılmaya çalışıyor ve onları artık daha fazla itiyorum. Gittikçe de sanki dibe çöküyorum. Sonumu hazırlıyorum. Tutarsızlık da başa ayrı bir dert. Ruh karmaşası da denebilir. Ömre yayılmış bir tutarsızlık. Dengeleyemiyor, düzeltemiyorum. Netlik yok. Net olduğum tek şey, bilinmezlik. Bata çıka ilerlemek, istemediğim şeyleri çıkarıp savuramamak hayatımdan. Farklı ve boğucu bir buhranın kıskacındayım. İnsanların içinde dolaşmak içi çoğu zaman normale çekiyorum kendimi. Yanlışlara olan isyanımı hep haykırıyorum elbette. Buna karışamazlar. Bari buna karışmasınlar. Aslında her şeye, herkese karşı içimde nefret besliyorum. Bu bi çeşit öfke. Yalanlarını, sahteliklerini, çıkar çatışmalarını anlamaktan, bunlara katlanmaktan tiksiniyorum. Kendi aptal dünyaları ve aptal yargılarıyla ahkam kesen vicdanı körelmiş zavallılar çünkü. Acıklı bi hikaye duyduklarında palavra acıma gösterilerine asıl ben acıyorum. Kişiliksizliklerine, basitleşmelerine asıl ben acıyorum. Düşünce trafiğimin bu kadar ağır bastığı dönemlerde daha iyi anlıyorum Tezer Özlü'yü, Oğuz Atay'ı. Anlaşılamamanın, yegane aykırılığın dayanılmaz sancısını tüm vücudumda hissediyorum. Topluma, insanlarına yabancılaşıyor, uzaklaşıyorum. Geçmişin ağırlığı her seferinde yüzüme çarpan ağır bir tokat. Etkileri yaşamımın her safhasında derinlemesine gösteriyor kendini. Katlanılmaz şey doğrusu. Nereye gidersen git, ne yaparsan yap yaşamanın dayanılmaz ağırlığını kaldıramıyorsun. Ne yapacaksın? Kendinden kaçamıyorsun bi kere, ne yaparsın?.. Kurumuşluk, solmuşluk işleniyor hayatına ilmek ilmek. Kitaplar, bir bardak çay, belki bi melodiyle deva bulup bu problemleri indirgemeye çalışıyor insan. Bu da bir yere kadar işe yarıyor. Dizelerle yaşıyor, avutuyor kendini. Rutinden, hayatın hızlı akışından zaman buldukça. Aslında fena halde debeleniyor insan bu dipsiz kuyuda. Kaçsan da insanlardan, yalnızlığın rahatsız ediyor onları. Rahat bırakmıyorlar, izin vermiyorlar bir başınalığına. Sahte ve saçma birlikteliklerine ortak etmeye çalışıyorlar. Umursamazlığının sınırlarını zorluyorlar. Zorlamaları gereken başka sınırlar varken...
Yeşil bir parkta, karşımda hırçın dalgalar boğuşurken, benimde kendimle boğuşmamın verdiği dolulukla yazmayı iyi bi çare olarak görüyorum. Baskılara karşı verdiğin savaş gibi, kavgan gibi yerinde bir çare. Asla alternatif değil. Unutulmamalıdır ki; insan her zaman göründüğünden farklıdır. Başka biriktirdikleri, başka düşünceleri, başka duyguları vardır. Bazen tüm bunları anlatmak ister, bazen de susmayı yeğler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evin erkeği

Ağaç Kovukları

Düşünme Öyle Şeyler