Susuyordun. Gidiyordun. Mutluydun. Gülüyordun.


Geliyorum demeye yorgunum. Sana kalmış iki adım ama sürekli iki adım var, koşsam ulaşamaz dursam uzaklaşmazsın. Zaten sana hep mesafe, mesafe, mesafe... Üçünün ikisinde senin parmak izin diğerinde kelimelerimin getirdiği fazladan yansıma sözcük takıntısı var. Uzatmayalım derdin, niyeyse ilk üç hece daha sert çıkardı ağzından, susardım. Gerek yok böyle ayrıntılara, gizlemeyelim bu kadar nasıl olsa ikimiz de görüyorduk ne demeye çalıştığını ama vicdanın rahat dursun, zaten hep kendini düşündün.
Gittin ve gelemedim ardından. Çünkü gülüyordun, mutluydun, gidiyordun ve hava güneşliydi. Diğer bir deyişle o gün sadece ben mutsuzmuşum, ellerinde karne ve içlerinde sayısal loto oynamış MEB dahi olsa onlar mutluydu. O gün sadece ben mutsuzdum. Sonra öldü teker teker sesler, odamda duyduğum boğuk kalabalık sesi kaldı bir tek, duvarlar sağ olsun ses yalıtımlı değildi. Gülüşün de öldü, sevdiklerin de öldü, gitmemlerin de öldü, kalmaların da öldü... Elinde üç beyaz çizgili kağıt katlanmış, içinde kurşundan çocuk sözleri, hiçbir şey anlamadan dinlemeden ve sadece iki damla gözyaşıyla susuyordun bana. Gidiyordun. Gülüyordun. Mutluydun. Ve her gece sırf biraz daha fazla ses girsin diye cam açık insanları düşünüyordum. Herkes gibi olduğun bağırırken kulağıma ben sessiz bir yalana neden kandım diye düşünüyordum. Yıldızlar, gece ve biraz da sen siniyordu üstüme. Öğleye doğru gün doğuyordu, yorgan başımda neden daha fazla gece değil diye düşünüyordum. Sen mutluydun.
Haricimde herkes mutluydu zaten.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evin erkeği

Ağaç Kovukları

Düşünme Öyle Şeyler